Şubat 13, 2009

Kadın Kokusu

-(Ka)derini seç, (Ka)derini sev.

Bir kadının kokusu sindiğinde üzerine, bir başka kadının kokusuna bulanmaktır bu kokudan kurtulmanın tek yolu. Belki de bu yüzden birçok kadın silinemeyecek kadar güçlü, kendinden önceki kokuyu söküp atacak kadar etkili bir kokunun peşindedir ve belki yine bu yüzden bir alış veriş merkezine gidip bir parfüm seçmek pek çok kadın için bir hayli önemli ve zor bir iştir.

Tenine, ruhuna ve şanslıysan eğer yüreğine sinerken bir kadının kokusu, sen farkında olmadan kaybolursun bu kimyasal etkileşimin içinde. Aynı o filmdeki görme özürlü adam gibi, kokularından anlamaya başladığını iddia edersin kadınların ne kadar güzel olduğunu. Tango yapmayı da biliyorsan şayet; sen şanslı bir adamsındır ve gönlünün gözleri ya da gözlerin sana ne gösterirse göstersin sen sendekini yaşamaya başlarsın efsunlu bir âlemde. Ne olduğunu bile anlayamadan kendini kaptırıverirsin. Sen kapılmış giderken, her zaman senin arzunda hareket etmez hayat ve çevrende daralırken “mutluluk çemberi”, sen her şey yolunda sanırsın ta ki bu film tadındaki rüya bir gün kopana dek.

Ani gibi görünse de bu bitiş, aslında senin aşkla kör ettiğin gözlerinden kaçan o kadar çok ipucu vardır ki etrafta, ancak kokunun sisi dağılınca her şeyin farkına varırsın.

Bir tanrıça yaratır aşk; bir terk ediliş tanrıtanımaz kılar erkeği.

Aranızdaki ilişkiyi bitirme vaktinin geldiğini söylediğinde senin tutkuyla bağlandığın kişi, tutkusal sorunlar ve heyecansal çıkmazlarda olduğunu dile getirdiğinde çemberin bir noktaya dönüştüğünü fark edersin. Terk eden için senden daha “iyi, doğru, etkileyici, heyecan verici, ayak yerden kesici vb.” birinin karşısına çıkacağına inandığını dile getirmesinin ya da kendisinin bir ilişkiyi sürdürebilecek kadar olgun ve güçlü bir karaktere sahip olmadığını göstermesinin en kibar yoludur bu yol. Kimseyi zorla yanında tutamayacağını bilir, sevdiğinin özgürlüğünün senin tutsaklığın olmaya başladığını ilk o an hissedersin ve sonra azat edersin zaten senden ayrılmak isteyeni, için fena halde burkulmuştur, insan olmanın gereğindendir üzülmek ama bilemezsin neye neden üzülmen gerektiğini.

Önce kendini suçlarsın. Suçluluğunu kadehlerle paylaşırken, seni terk edenin de aynı o kadehler gibi şekilli bir bedeni olduğunu, şarap gibi kanına karıştığı günleri içtikçe daha da net hatırlarsın. “Kadehlerdeki dudak izlerinde” aramaya başladığında seni terk edeni ya vişne kokmaktadır umutla yaklaştığın kadehler ya da iç burkan bir çilek kokusuna hâkim olmuştur tüm şekilli bedenler. Duyduğun kokular çareden çok yakamoz olma niyetindedir derinlerdeki yarana. Öyle bir an gelir ki ne içinde bulunduğun meyhane önemlidir senin içi ne de artık bir farkı kalmıştır bu kalabalığın içinde kaç zamandır tanıdığın ve çok sevdiğin meyhanecinin. Birinci ve en zor kısmı atlatmışsın demektir.

Sonra yüreğine atılan çizikleri sayarsın, en fazla beştir tırnak sayısı, daha fazlasını sayan olmamıştır. Etrafındakiler başlar kendi terk ediliş hikâyelerini anlatmaya. Onlar anlatırken aklına takılan ilk şey, küçük düşürücü olduğudur terk edilmenin. İşte en büyük hatayı burada yaparsın, terk etmek küçük düşürücüdür, bir sözü tutamamış olmaktır, bir ruhun yanında cesaretle, emekle, sabırla var olamamaktır. Terk ettiğin zamanları hatırlarsın bunun üzerine, kendinden ve tüm terk edenlerden utanırsın. Seni terk edene acıma faslını da geçersen eğer; sırada “acaba geri döner mi?” umutlarının çürütülmesi kısmı vardır. Her ne kadar kızmış olsan da, hayal kırıklığın taşacak bir yerler arasa da seni rahatsız eden bir umut terk edildiğin andan beri hep içinde vardır, sonra bir dostun sözünü hatırlarsın, terk edilmek de sevdaya dâhildir der o dost, sen sevdan ile baş başa kalmayı seçer ve onun geri dönmesini beklemekten cayarsın. Ve işte bu an, yüreğindeki yaranın kabuk tutmaya başladığı andır. Aşkın alt sınırı sevgiyse üst sınırı da nefret olmalıdır bu durumda dersin. Ve çok az insanoğlu gibi ya ortalamadan “yersin” bu sınavda ya da pek çok insanoğlu gibi ortalamaya “basarsın”, akademik hayatın aksine ortalamadan olabildiğince “yemelidir” insan bu gerçek sınavda, mutluluk başarısızlıktadır.

Yüreğindeki yara kabuk tutmaya başladığında seni terk edenden uzak durmalısın. Çünkü onu her gördüğünde yürekleriniz birbirine sürtecek, kanayan yaralar yine sana ait olacaktır. Onun içindir “dost kalalım, arkadaş olalım” sözleri en az bu yürek çatışmaları kadar acı vericidir terk edilen için terk edilmişliğin akabinde. Arkadaş kalma çabaların, yalnızlık sızılarına dönüşürken, dostlarındır yine dönüp dolaşıp sığındıkların. Sevgilinin kokusuna bulanıp avare gezdiğin günlerde ihmal ettiklerin, karşılıksız bir sevgi ile kucaklarlar seni ve sen yeniden inşa ederken içindekileri, onlar birer gönüllü işçidir bu süreçte. Sen bir başka kokuya bulanana kadar hak ettikleri özeni gösterirsin onlara ve bilirler, çekip gitmen fazla sürmez, etrafta bu kadar cezp edici koku ve koku sahibi varken.

Yüreğindekileri yeniden inşa aşamasında çevrendeki her şey sana rahatsız edici gelir, olur olmaz şeylere kızarsın, hatıralarını canlandıran her türlü imgeye hayal kırıklığıyla bakarsın, dolmuştaki birini “ona” benzetirsin ki onu artık diğer adlarıyla değil de “o” kişi zamiriyle anabildiğine sevinir, yüreğinde iyice kalınlaşan kabuğu sevgiyle hissedersin. Belki de yaşadığın şehre yüklersin suçu, “Ankara; zaten hiç değişmedi adın, başkentisin yalnızlığın” diye efkârlı efkârlı camdan bakarken bulursun kendini. Bu haline herkesten önce kendin gülersin. Anlamsız gelmeye başladığında tüm bu yaşadıkların ve artık sıkılmaya başladığını hissettiğinde süreç tamamlanmış demektir. Sen artık unutmaya ya da en azından yaşadıklarını sindirmeye hazır hale gelmiş bir insansındır. Tek bir kişiyi ya da tek bir kişiyle yaşanmış farklı olayları kafanda evirip çevirip o kadar vakit harcayıp yine elinde bir şey olmadığını anladığında, zamanı gelmiştir yeniden sokaklara çıkmanın, kalabalıklara karışmanın. Bu süreci, kızgınlığından, öfkenden ve hatta kimilerinin tahminine göre nefretin yüzünden değil sadece sevdiğin için, hatta hala seviyor olduğun için yaşarsın, her şey içindeki sevginin şekil değiştirmesini sağlamak içindir. Ne yazık ki bu süreç sevgi ya da aşkın kendisi kadar eğlenceli ve mutluluk verici değildir.

Bir tanrıça yaratır aşk, bir terk ediliş tanrıtanımaz kılar erkeği.

Tam da sen umutla ve heyecanla yola koyulmuşken, yeniden şekillendirmişken her şeyi; bu derin derin bilim kokan kampüste duymaktan pek de hoşlanmayacağın bir haberi yine bilim verir sana, bir kokuyu hafızandan silmen tıbben imkânsızdır. Her duyduğunda tanıyacağın, hatırlayacağın, iyi ya da kötü tüm yaşadıklarını sana anımsatacak bir koku bir pranga gibi takılmıştır beynine aslında yüreğine. Ve bir kadına sormaktan korkar olursun şu sıradan ve aptalca soruyu:

“Parfümün çok güzelmiş. Adı ne?”.


Test Yayını

Deneme, deneme, 1, 2, ses, ses, tamam.

Deneme.

Gelinle damat geldiler mi?

Deneme. Ses. Tamam.